top of page
323a9541e8346680a1b57254f4bad2df.jpg

Ayıpları, Kusurları Örten ve Bağışlayan:  

El-Gafûr, El-Gaffar

Gafûr kelimesi, “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” manasındaki gafr ve 

gufrân kelimelerinden türemiştir. Gafûr ve Gaffâr kelimeleri Gafîr kelimesinin mübalağalı hali olup, “birinin kusurunu örten, suçunu bağışlayan” anlamına gelir. İstiğfâr da bu kökten gelir ve kişinin kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi anlamına gelir. Bu talep hem söz hem de fiili olmalıdır; söz ile olan kısmı tevbe istiğfar, fiili olan kısmı ise bir daha o durumun içinde olmamamaktır. 

Kur’an-ı Kerim’de bu esmanın adını aldığı bir sure vardır. Ayrıca bu esma birçok ayette de geçmekte olup, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Esma’ül-Hüsnayı zikrettiği hadislerinde -İbn Mâce, Tirmizî- ki dua rivayetlerinde Gaffâr ve Gafûr isimleri geçmektedir.

غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ 

"Bu Kitab’ın indirilmesi, mutlak galip ve (her şeyi) hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan, hem de lütuf sahibi olan Allah tarafındandır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır." (Mü'min (Gafir), 3)

وَاخْتَارَ مُوسٰى قَوْمَهُ سَبْع۪ينَ رَجُلاً لِم۪يقَاتِنَاۚ فَلَمَّٓا اَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَـهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ  اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ 

Musa (buzağıya tapan arkadaşları namına af dilemek üzere tekrar) tayin ettiğimiz vakit(te buluşmak) için, kavminden yetmiş adam seçti de (onlar, Allah’ın Musa ile olan konuşmasını işitmelerine rağmen, ancak Allah’ı görünce inanacaklarını söylemeleri üzerine) onları bir sarsıntı (zelzele) tutunca (yıkılıp bayıldılar. Musa) dedi ki: “Yâ Rabbi! Eğer dileseydin onları da, beni de daha evvel helak ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden bizi de mi helak edeceksin? Bu senin imtihanından başka (bir şey) değildir. Onunla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin, artık bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” (A'raf, 155)

İbn Ömer (r.a.) dan rivayetle, Rasulullah’ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim: 

“Şüphesiz Allah mü’mini yaklaştırıp üzerine korumasını örter gizler ve: ‘Şu günahını biliyor musun, şu günahını biliyor musun?’ diye sorar. O da: ‘Evet, biliyorum ey Rabbim.’ der. Sonunda günahlarını ikrar ettiğinde, içinden artık işinin bittiğini helâk olduğunu görüp düşündüğü sırada, Allah: ‘Dünyada senin üzerindeki günahları gizleyip örttüm. Bugün de onları bağışlıyorum.’ buyurur. Arkasından iyiliklerinin yazıldığı kitap verilir. Kafir ve münafıklara gelince, şahitler: ‘Rablerine yalan söyleyenler işte bunlardır, iyi biliniz ki Allah’ın lâneti zalimleredir.’ derler.

 

“Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.” (Hicr, 49)

 

“De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.” (Şura, 23)

 

“Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.” (Kehf, 58)

 

Gafûr esması, Rahim, Vedûd, Aziz, Şekûr, Afuvv, Halim esmalarıyla birlikte gelir. Çoğunlukla beraber geldiği er-Rahim esması, Allah’ın mağfiretinin, merhametinin çokluğu sebebiyle olduğunu ifade eder. Buna da şu ayeti örnek gösterebiliriz:

 

“Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am, 54)

 

Kur’an-ı Kerim’de “yenilmeyen, yegâne galip” anlamındaki “Azîz” ismiyle birlikte gelmiş ve bu zatına ait olan isim ile muhtevasındaki süreklilik anlamı zenginlik kazanmıştır. 

“İyi biliniz ki O Azîzdir ve çok bağışlayandır” (Zümer, 5) 

ifadesi, Allah’ın bağışlamasının yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek gibi dış faktörlere bağlı olmayıp zâtının niteliklerinden sayıldığını bildirmektedir. 

 

Allah’ın akli varlıkla yani insanla ilgili isimleri ve fiilî sıfatları grubuna giren Gaffar ve Gafûr esma’ül-hüsnadan Raûf, Sabûr, Tevvâb ve Vâsi’ isimleriyle de mana yakınlığı içindedir. 

Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

“Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük işlerse, ona da onun misli vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım.” 

(Müslim, Zikir 22)

hadisine binaen, biz kulların bu isimden nasibi günahlarımız ve hatalarımız için Rabbimize tevbe istiğfarda bulunmak, adını çokça zikretmek, tefekkür etmek ve verdiği sonsuz nimetlerin şükrünü eda edebilmek için gayret sarfetmektir. Rabbim Gafûr ismi şerifi ile günahları örtülen, bağışlanan, hakkıyla tevbe eden, şükreden kullarından olmayı nasip eylesin.

*Esma’ül-Hüsna yazı serimiz Halime Hüsna Özüdoğru katkılarıyla hazırlanmaktadır.

bottom of page