
İzzetli Kılan: El-Muizz
Sözlükte “dengi ve benzeri bulunamayacak derecede değerli ve şerefli, güçlü ve yenilmez olmak” mânasındadır. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi yücelten, güçlü ve değerli kılan” mânasına gelir.
Muiz ismi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte, doksan dokuz esmanın yer aldığı hadis-i şerifte geçmektedir. Kur'an'da izzet manasında geçer ve Allaha nisbet edilir:
اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ
“Biz kendilerine iki kişi göndermiştik ama ikisini de yalancılıkla itham ettiler. Bunun üzerine bir üçüncüyle destekledik. Onlar "Biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.” (Yasin, 14)
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜاِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
“De ki: "Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin." (Al-i İmran, 26)
Burada yer alan iki âyetin genel muhtevası şirk inancını reddedip tevhid ilkesini pekiştirmektedir.
Hz. Peygamber’den (s.a.v.) rivayet edilen hadis de şöyle nakledilir:
“Allah’ın yücelik ve üstünlüğünü dile getiren âyet (âyetü’l-izz) şudur: Her türlü övgü çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü dost ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a özgüdür. Sen O’nu hep böyle yücelterek an”.
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً
Ayetini örnek vermiştir.
Bunu hayatımızın birçok alanında görsekte siyer üzerinden örneklendirmek bize ayna vazifesi gösterecektir. Benî Mustalik Gazvesi dönüşünde Müslümanları güçsüz zanneden münafıkların onları Medine’den çıkaracaklarını söylemeleri üzerine, “Asıl üstünlük (izzet) Allah’ın, peygamberinin ve mü'minlerindir” (Münâfikūn, 8) mealindeki ayeti söyleyerek aziz ve izzetli kılmak sadece Allah’a mahsustur, kulun çabası, çalışması ve gayreti önemlidir olgusunu anlatmaktadır.
Hz. Aişe (r.a.) annemizden rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gece kalktığında;
“Çok bağışlayan, hükmünde galip olan, yerin ve göklerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbi olan, yenilmeyen ve daima galip olan bir tek Allahtan başka ilah yoktur.” diye dua ettiğini bildirmiştir.
Kuşeyrî, bu iki ismin hem dünya hem âhiret hayatında geçerli olduğunu, yeryüzünde aslolan teslimiyetimiz, Allaha dayanışımız ve güvenimiz doğrultusunda, Allah’ın kullarını aziz kılışının temel ilkesi olarak kanaati göstermiştir. Zira aşağılanmanın asıl sebebi hırsa kapılmaktır, buyurmuştur.
Tasavvuf büyükleri şöyle demiştir: “Allah hiçbir kulu nefsinin zilletini gösterecek şuuru lutfettiği kimse kadar aziz, hiçbir kulu da nefsinin yüceliğini vehmettirecek duyguyu verdiği kimse kadar zelil kılmamıştır”.
Gazzâlî de gerçek anlamdaki mülk ve hâkimiyetin bir şeye veya bir kimseye bağımlılığın doğurduğu zilletten, aşağı arzuların baskısı ve cehalet tasmasından kurtulmakta olduğunu belirtir. Onun cehaletten kastettiği şey kişinin kendi nefsinin tuzaklarını bilmemesidir.
*Esma’ül-Hüsna yazı serimiz Halime Hüsna Özüdoğru katkılarıyla hazırlanmaktadır.