
Az İyiliğe Çok Mükafat Veren: Eş-Şekûr
Az iyiliğe çok mükâfat veren, kendi rızâsı için yapılan iyi işleri daha ziyadesiyle karşılayan.
Sözlükte “yapılan bir iyiliğin sahibini övgü ile anmak” mânasındaki şükr (şükrân) kökünden türeyen şekûr “çokça teşekkür eden” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “az da olsa kulun iyi bir ameline fazlasıyla karşılık veren” anlamına gelir.
Eş- Şekûr ayetlerde Allah’a nisbet edilmiş, bunların üçünde el-gafûr isminden sonra, birinde el-halîm isminden önce yer almıştır. Eş-Şekûr’un bu kullanılışı, kelimenin içeriğinde kulun günahını bağışlaması veya cezalandırılması hususunda acele etmeyip iyilik yapması için fırsat verme unsurlarının bulunduğuna işaret etmektedir.
Bir âyette şâkir ismi zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir. İki âyette, iyi amellerde bulunan müminlerin bu çabalarının şükranla karşılanacağını ifade eden meşkûr kelimesi geçmektedir. Şükran ve mükâfatın fâili Allah olduğundan şükür kavramının burada meşkur ifadesini zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğini söylemek mümkündür. Şekûr ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almaktadır.
Ebû Hüreyre’den nakledilen iki hadisten birinde Hz. Peygamber, yola sarkan bir dikeni arka tarafa doğru iten, diğerinde ise meskûn yerlerden uzak bir yol üzerinde gördüğü susamış köpeğe su vermek için kuyunun dibine inen, pabucunu doldurduktan sonra onu ağzıyla tutup yukarıya çıkan ve hayvanın susuzluğunu gideren kimselerin davranışlarını Allah’ın şükranla karşılayacağını ve günahlarını bağışlayacağını bildirmektedir. (Buhârî, “Ezân”, 10; Müslim, “Birr”, 127)
Ebû Hüreyre hadislerinde insanlara eziyet veren bir şeyi bertaraf etme, susamış bir hayvana su verme fiillerinin bile Allah’ın mağfiretine vesile olduğu belirtilmektedir. Ebû Süleyman el-Hattâbî bu tür ifadelerin basit de görünse daima elden gelen iyi şeyleri yapmaya teşvik niteliği taşıdığını söyler ve bu gibi fiillerin çoğuna gücü yetmeyenlerin azı terketmemesi gerektiğine işaret ettiğini belirtir.
Şekûr, yapılan ihsanı açığa vurma manasına gelir vee sadece Cenab-ı Hakk'a mahsustur. O, çokça sena edilmeye layıktır. Öyle ki Sübhan Tealâ, az bir taata pek çok dereceler lütfeder.
Şükür kavramının temel mânasında “artmak, ortaya çıkmak, minnet ve övgü duygularını ifade etmek” unsurları mevcuttur. Âlimler, bu anlamlardan hareketle kulun gerçekleştireceği küçük bir ameli bile Cenâb-ı Hakk’ın fazlasıyla mükâfatlandıracağı hususuna dikkat çekerler. Kulun güzel davranışları Allah’ın lutfettiği imkânlar sayesinde meydana geldiğinden aslında O’na yönelik hamd ve şükür niteliği taşır.
Allah’ın bu tür davranışları ödüllendirmesi din terminolojisinde aynı kavramla ifade edilerek “kuluna teşekkür eden” anlamında şekûr ismi kullanılmıştır. Kişinin büyüklerine karşı saygılı davranması onun görevi ise de asil insanlar bu davranışa teşekkürle mukabele eder. Bu da karşılıklı sevgi ve saygıyı çoğaltır. Aynı durum kul ile Allah arasında düşünüldüğü takdirde kuldan itaat ve saygı (takvâ), Allah’tan şefkat ve mükâfat şeklinde ortaya çıkar. Şekûr ismi Kur’an’da ve hadislerde gafûr ve halîm isimleriyle kullanıldığından âlimler bu ismin muhtevasına ilâhî mağfireti de dahil etmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'de eş-Şekûr dört defa geçmektedir:
1. "Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir." (Fatır, 30)
2. "(Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir." (Fatır, 34)
3. "Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir." (Şura, 23)
4. "Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir." (Tegabün, 17)
Şükür; iyiliği iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allahu teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifedir. Çünkü Allah onu yaratmış ve sayısız ni'metlerine müstağrak kılmıştır ve bu ni'metlere karşı kullarını şükran veya küfran yollarından herhangi birini seçmek üzere serbest bırakmıştır.
Kul şükrederse Allah onun şükrünü karşılıksız bırakmaz. Kul serbestliğini şükür yolunda kullanır; elindeki ni'metleri Allah'ın razı olacağı bir surette sarfederse, Allah onun da şükrünü karşılıksız bırakmaz, iyiliği daha geniş iyiliklerle karşılayarak ni'metini arttırır, iyiliklerin çoğalmasına meydan verir, çünkü Allahu teâlâ Şekûr'dur. Ni'met, esasen kendisinin olduğu halde, şükreden kullarına ni'metlerini arttırarak şükür muamelesi yapar.
Şekûr ismine dair âyet ve hadisler Allah’ın yaratıklara ve özellikle insana olan lutuf, muhabbet ve merhametinin enginliğini göstermesi bakımından ayrıca önemlidir. Allah’ın insanla ilgili fiilî sıfatları içinde yer alan Şekûr, Gafûr, Halîm ve Hamîd isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.
Kul, bazen gördüğü bir iyiliğe karşı sadece teşekkür etmekle yahut gördüğü iyiliğe karşı daha fazla iyilik yapmakla Şakir (şükredici) olur.
اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً
“Ey Nûh ile taşıdıklarımızın soyundan gelenler! Bilesiniz ki Nûh çok şükreden bir kul idi.” (İsra, 3)
Peygamberimiz (sav) buyurmuşlardır: "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez!" Hadis-i şerif
O'na karşı ne kadar şükretse yine de tam şükretmiş olamaz. Zira nimet ve ihsanları sayısızdır.
Allah'a itaat etmek suretiyle şükretmeye kalkışsa yine de şükretmiş sayılamaz, zira itaat etmesi bile, Allah tarafından kendisine bahşedilen başka bir nimettir. Hatta şükür nimeti bile, şükrü gerektiren bir nimettir.
Öyleyse Allah'ın nimetlerine karşı yapılacak en iyi şükür: O nimetleri masiyet (dünya) yollarında kullanmayıp, ta'at (ibadet) yollarında kullanmaktır.
*Esma’ül-Hüsna yazı serimiz Halime Hüsna Özüdoğru katkılarıyla hazırlanmaktadır.